Fransa’da, eski dönem filmlerini anımsatan, her bir detayı özenle düşünülmüş, romantik tarzda bir eve konuk olduk.
Hikaye, bundan 10 yıl öncesine dayanıyor. Fransız çift Valerie ve Eric Villeneuve, hayat tarzlarını değiştirmek, sakin ve huzurlu bir ortama geçiş yapmak ve kocaman bir bahçeye sahip olmak için radikal bir karar alıyorlar. Nimes’teki apartman dairelerini satıp, Generac gibi mütevazı kasabada, eskiden ahır olarak kullanılan bir yapıyı satın alıyorlar.
Sadece ağustos böceklerinin sesleri ve çocuk kahkahalarının eşlik ettiği bir yerde bulunan bu yapının tarihi, 18. yüzyıla dayanıyor. Eskiden çok büyük bir arazi üzerine yayılan ve birkaç yapıdan oluşan bu yer, bir doktora aitmiş. Söz konusu olan bina da atlar için ahır olarak kullanılıyormuş.
Doktorun vefat etmesinin ardından, arazi aile üyeleri arasında paylaşılınca, bahçeli birkaç yapı çıkmış ortaya. İçlerinden bir tanesi de, Villeneuve çiftinin olmuş.
BÜYÜK CESARET
Yaşadığınız evde, sadece bir odada tadilat yaptırmanın bile ne kadar zahmetli olduğu düşünüldüğünde, bir ahırı şahane bir eve çevirmek büyük cesaret istemiyor mu sizce de? Ama Villeneuve çifti, harabe haldeki yapıyı hayallerindeki eve dönüştürmek için kolları sıvamakta bir dakika bile tereddüt etmemiş. Geçmişin tüm izlerini üzerinde taşıyan evi neredeyse baştan yaratmak hiç kolay olmamış elbette. Ama onlar ilk görüşte aşık olmuşlar buraya.
“Ev perişan haldeydi. Ama bu bizi hiç yıldırmadı. Akasya ve kiraz ağaçlarının olduğu bahçe bizi ilk anda büyülemeyi başardı” diyor ev sahibesi. Bu yüzden de en ağır işler bile büyük bir keyifle yapılmış.
DOKUZ AYLIK TADİLAT SÜRECİ
Ve, büyük inşaat başlamış. Çiftin yakın arkadaşı Jose Calancha, projenin şefi olmuş. Akıllıca fikirleri, çözüm odaklı yaklaşımı ve çevredeki en iyi ustaları tanıdığı için, büyük bir yükü almış Villeneuve çiftinin omuzlarından. Tecrübeli ekip işi hızlıca ve ustaca yürütürken, çift de çevredeki mağazalardan 18. yüzyıla ait mobilya ve dekoratif objeleri toplamış. Bununla da kalmamışlar tabii. Tüm aile üyeleri işin bir ucundan tutmuş.
Valerie ve annesi, ana yatak odasının damalı zeminini kendileri boyamış örneğin. El birliğiyle yapılan tadilat, onarım ve iç dekorasyon dokuz ay sonunda harika bir şekilde sonuçlanmış.
DEKORASYONDA İNCE DETAYLAR
Işıktan mümkün olduğu kadar faydalanmak için taşıyıcı olmayan bütün duvarlar kaldırılmış. Girişteki kemer ve zemin döşemesi biraz yenilenerek, orijinal halinde bırakılmış. Kullanılabilecek durumda olan bütün eski ahşap kapı, pencere ve kirişler orijinaline uygun şekilde elden geçirilmiş.
Rutubeti engellemek için tüm duvarlara öncelikle kireç uygulaması yapılmış, ardından pastel tonlara boyanmış. Ev, kapıdan içeri girer girmez içine çekiyor insanı.
Mobilyaların seçiminden, nostaljik detaylara kadar her şey insanı büyülemeye yetiyor. Romantik detaylarla süslü, nostaljik bir yolculuğa çıkıyorsunuz sanki, tıpkı bir dönem filminin içindeymişsiniz gibi…
Girişteki kemerli kiriş üzerindeki tuğlalar binada eskiden kullanılmış olan tuğlalar…Sağdaki mavi konsol ve üzerindeki şamdanlar, yakınlardaki bir antikacıdan alınmış. Evin hemen her odasında gördüğümüz ferforjeyi, burada da bankta görüyoruz. Yanındaki galvaniz suluk ve saksı, onu dekoratif olarak destekliyor. Biraz ilerideki çalışma masasının kenarında yer alan onlarca fotoğraf, aile üyelerinin içinde olduğu mini bir sergi adeta.
Girişin sağ tarafında salon yer alıyor. Barok tarzı mobilyalar, toz pembe renkte kadife kumaşla kaplanmış. Ahşap oymalı ferforje sehpa, ev sahibesinin en çok sevdiği parçalardan biri. Dresuar üzerindeki saksılar, tablolar, şamdanlar ve diğer dekoratif objeler yine çeşitli antikacılardan ve bit pazarlarından seçilmiş.
Evin genelinde, fazla renk karmaşasına yer verilmemiş. Pastel tonlar, beyaz ve bejin ağırlığını görüyoruz. Bu da huzurlu ve dingin bir ortam yaratıyor. Buradan mutfağa geçiş yapılıyor.
MUTFAK DEKORASYONU
Mutfağı ‘evin kalbi’ olarak niteleyen ev sahibesi, en çok buranın dekorasyonuyla uğraşmış. Keten kumaşlar, ahşap masa ve sandalyeler, eski dolaplar, patine duvar boyası ve ahşap kirişler ile burada provans etkisini görüyoruz. Tıpkı bir tablo gibi!
Ev sahibesi de mutfağa olan sevgisini şöyle dile getiriyor: “Mutfak ve bahçe en çok zaman geçirdiğimiz alanlar. Misafir ağırlamayı ve yemek davetleri vermeyi sevdiğimiz için mutfaktan bahçeye direkt bağlantı yapık. Evde en sevdiğim yaşam alanı burası olduğu için, her köşesinde bana mutluluk veren eşyaların olmasını istedim. Antika tabak-çanaklar, tablolar, eski yemek kitapları… Bu tür objeleri almaktan asla vazgeçemiyorum.”
YATAK ODASI DEKORASYONU
Üst katta yatak odaları bulunuyor. Ana yatak odası, uçuk mavi tonlarında dekore edilmiş. Odalarda fazla eşya bulunmuyor. Yatağın dışında birkaç antika obje ile yine orijinal koltuk ve sandalye gibi mobilyalarla desteklenmiş dekorasyon.
Evin genç kızının odası ise pek çok kız çocuğunu tercih ettiği gibi pembe ağırlıklı. Tül cibinlik ayrı bir romantizm katmış. Duvarın tavanla birleştiği yere ise minik ev sahibesi Juliette’nin en sevdiği şiirin sözleri yazılmış. Pek çok odada olduğu gibi, pencerelerin çevresindeki eskitme beton görünüm
burada da göze çarpıyor.
BANYO DEKORASYONUNDA MAVİ ETKİ
Geldik evin en cazip yerlerinden birine daha: Banyo. Burası neredeyse evin diğer odaları kadar büyük. Mavi ağırlıklı döşenen banyoda hem antika bir küvet hem de ayrı bir duş bölümü bulunuyor. Yerdeki zemin döşemeleri, evin eski döşemesinden kalan parçalarla yapılmış. Zaten yerle uyum sağlaması için mavi tercih edilmiş. Dolaplar, özel olarak yaptırılmış.
Ve zamanın büyük bir bölümünün geçtiği bahçeye geçiyoruz. Bahçedeki en yaşlı ağaçlar, akasya ve kirazlar. Ağırlıklı olarak her dem yeşil bitkilere yer
verilmiş. Doğal dokuyla ve evle uyumlu olması için terracotta, seramik ve metal saksılar içinde bitkiler kullanılmış. Bahçe mobilyaları da ferforje olarak tercih edilmiş. Bahçenin çeşitli alanlarında yaratılan oturma gruplarında yine doğal kumaşlardan yapılmış tekstil ürünleri kullanılmış. Fenerler ve şamdanlar vazgeçilmez aksesuarlardan.
Bir ahırın romantik bir eve dönüşmesi fikri başta imkansız gibi görünse
de, Villeneuve çiftinin hayata geçirdiği bu projeyi hayranlıkla izliyor ve tadı damağımızda kalan bir yolculuğun daha sonuna geliyoruz.