Deniz Türkali’nin Cihangir’deki deniz manzaralı, kendi gibi samimi ve sıcacık evine konuk olduk.
1. Şu sıralar neler yapıyorsunuz?
BKM’de Ayşenil Şamlıoğlu’nun sahneye koyacağı ‘Bebek Jane’e Ne Oldu?’ adlı oyunun hazırlığı içindeyiz. Bu kült bir filmdir. Konservatuardan beri bu filmin oyununu oynamak isterdim. Bu oyun beni çok heyecanlandırıyor. Şu sıralar Hayatımın Erkekleri’ni yazıyorum. Hayatımın erkekleri deyince akla sadece flört gelmesin. Bir erkek dünyası içinde bir kadınlık hali ile ilgili bir derdim var, o nedenle biraz zorlanıyorum ama mutlaka bitirmek istiyorum. Bu kitap biter bitmez de Hayatımın Kadınları’nı yazacağım. Bir de romana başladım.
2. Pozitif enerjinizi nasıl koruyorsunuz?
En önemli şey insanın kendisiyle barışık olması. Hatalarımı sevmem ama o hatalardan ders alır ve tekrarlamamaya çalışırım. Hayata hep umutla bakarım. Hayat insana her zaman iyi şeyler sunmuyor, ne yaşadığımız ülke, ne de yaşadığımız dünya insana iyilikler sunuyor. Bu durumda yapılacak tek bir şey var; kendi enerjinizi, kendi neşenizi kendiniz yaratacaksınız. Benim hayatımdaki en büyük zenginliğim dostlarımdır.
3. Ya kızınız ve torunlarınızla ilişkiniz..
Kızım Zeynep ile birbirimize aşığız diyebilirim. Büyük torunumla 10 yıldır beraber yaşıyoruz. Hayatlarına pek müdahale etmem, kızımla da torunlarımla da çok iyi arkadaşızdır.
4. Torunlarınız da sanatın bir dalını meslek edinsin ister misiniz?
Torunum Ceren’e ‘En çok hangi mesleği yapmazsam çok üzülürüm diyorsan o mesleği yap’ dedim. En sevdiğin, içinde en olmak istediğin işi yapmalısın.
5. Hayatınızda müziğin de bir yeri var, hangisi daha ağır basıyor?
Londra’da tiyatro eğitimi alırken şan dersleri de veriliyordu ama müziği daha çok Zeynep’in babasıyla çalıştım. Bir sanatçı bence oyunculuğu da, dansı da, müziği de bilmeli. Benim şarkıcılığım oyunculuğumun bir parçası. Sinemaya çok haksızlık ettiğimi düşünüyorum, çok geç sevdim sinemayı. Asıl mesleğim tiyatroculuk diye düşündüm, onu her zaman ön planda tuttum. Sinemayı ne kadar sevsem de tiyatrosuz asla yapamam. Seyirciyle karşı karşıya olmak çok keyifli.
6. Çok güzel bir eviniz var. Evde vakit geçirmeyi sever misiniz?
Çok severim. Evde oturup kitap okumaya, film izlemeye bayılırım. Boğaz manzarasına karşı kahve içmeyi, misafir ağırlamayı çok severim. Arkadaşlarıma yemekler yaparım, hamaratımdır. Evimi, çok sevdiğim arkadaşım Lale Mansur ile birlikte dekore ettik. Bir yıldır bu evdeyim. Bekleme salonu gibi evlerden hoşlanmam, yaşayan ev severim. Hatta biraz dağınık olduğumu söyleyebilirim.
7. İyi ki yapmışım dediğiniz ne var?
Üç şey söyleyebilirim; iyi ki Zeynep’i yapmışım, iyi ki Atıf Yılmaz’la birlikte olmuşum ve iyi ki oyuncu olmuşum.
8. Oynamazsam içimde kalır dediğiniz rolleri sorsak?
Evita’yı çok istiyordum, bir de Kutsal Aile adlı tek kişilik bir oyun vardı, ikisinde de oynadım. Ama dünyadaki tüm rolleri oynamak isterim.
9. Birçok oyuncu dizi saatlerinin uzunluğu ve çalışma koşullarından şikayetçi, sizin fikriniz nedir?
Koşullar çok kötü ve mutlaka değişmesi gerekiyor. Ne senarist ne oyuncu ne yönetmen ne set ekibi bu şekilde daha fazla gidemez, yönetmen altı gün çekip kalan bir gününü montajla geçiriyor. 120 dakika dizi mi olur? Senarist her hafta uzun metraj film senaryosu yazmak zorunda. Şikayet edilmeyecek gibi değil ama elbette işimizi kötü yapmamız için bir gerekçe de değil, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.
10. Başka nerede yaşamak isterdiniz?
İtalya’da. Çok gezerim ve gezdiğim yerler arasında en çok İtalya beni etkiledi. İtalya’ya her gidişimde burası yaşamaya değer diyorum ama gene de tüm gürültüsüne, tüm yapılaşmaya ve bu şehre yapılan hainliklere rağmen İstanbul her zaman ilk tercihim.
HAZIRLAYAN FUNDA MAVİŞ FOTOĞRAFLAR BANU ŞAHİN